Yeni tip koronavirüs salgını nedeniyle tarifi zor günler yaşıyoruz. Küresel ölçekte insan sağlığını tehdit eden virüs, dünyada hayatı adeta durma noktasına getirdi. Ülkemizde de olduğu gibi birçok devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, salgının yayılmasını engellemek istiyor. Birçok kişinin haklı olarak kendisinin ve sevdiklerinin sağlığını düşünüp evde kaldığı bu günlerde, sağlıkçılar başta olmak üzere bazı çalışanlar mesleğini özveriyle icra etmeye devam ediyor. Sağlık çalışanlarının hakkı ne yapılsa ödenmez orası kesin ama kıymetli basın mensuplarının fedakarlığının da görülmesi lazım.
Gerek ulusal gerekse de yerel düzeyde halkın haberdar edebilmek için gece-gündüz çalışan basın mensupları, bu süreçte sadece kendi sağlıkları için değil aileleri için de risk taşıyor. Değerli meslektaşlarımızın hepsi bu riskin farkında ama özellikle böyle dönemlerde ekmek kadar, su kadar gerekli olan toplumu bilgilendirme misyonunun da bilinciyle mesailerini sürdürüyor. Sokağa çıkma yasağında bile hemen hemen herkes evindeyken, onlar haber yapmak için sokaklardaydı.
Bu arada, kimse sahadaki basın emekçilerini, bir eli yağda bir eli balda kalem oynatanlarla da karıştırmasın. Sahadaki basın mensubu öyle büyük paralar kazanmaz, kimi zaman hak ettiği parayı bile birkaç ay geç alır. Sigortası 212’den yatırılmaz hatta sigortasız bile bir süre çalıştırılır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen istisnalar dışında herkes basın sektöründe çalışmaya devam eder. Çünkü bu iş sevmeden yapılmaz, çilesine sevilmeden katlanılmaz. Zamanla kişinin yaşam biçimine de dönüşür bizim bu iş.
Suriye’de çatışma bölgesinde, 15 Temmuz hain darbe girişiminde sokakta, Elazığ’da depremde, virüs salgınında hastane önünde mesleğini özveriyle icra etmektir habercilik. Ama yeri geldiğinde yıpranmayı bile çok görüyorlar basın mensuplarına. Herkes bilmeli ki dün olduğu gibi bugün, hatta yarın da yıpranma hakkı basın mensuplarına annelerinin ak sütü gibi helaldir.