Bir şeylere-yerlere yetişmeye çalışmadan seyahat etmek insana huzur veriyor. Hatta otobüs yerine kendi arabanızla seyahat ediyorsanız rahatınıza göre bir program yapabilirsiniz. İstediğiniz yerde mola verme özgürlüğünüz olur. Güzellikleri seyretmek, farkl
Mersin’den Urfa, Mardin’e doğru akan ve Silopi’ye buca escort uzanan ( ticari öneme sahip ve yaz-kış açık olan ) tarihi İpek yolunda giderken alabildiğine tarlaları ve tarladan yeni toplanmış mahsulleri satmaya çalışan çiftçileri görürsünüz. Bahçe yok denecek buca escort az. Pencereden içeri dolan ve fön havasını andıran bir esinti yüzünüzü okşar. Arabanın klimasını zorlayan bunaltıcı sıcaklara rağmen çalışan köylü, kimi traktörle çapalıyor, kimi ürün topluyor, çocuklar oyun derdinde, bazı çocuklar ise yoldan akan trafiğe bakıp el sallıyor. Uzaklarda ise yükselen dumanlar…
Uzak-yakın birçok yerde dumanlar yükseliyor. Yol aldıkça yükselen dumanlara ara ara parlayan kızıl ateş ekleniyor. Yanan yere yaklaştığımızda tarlaları ateşe verdiklerini anlıyoruz. Önceleri duyduğum son 8-9 yıldır canlı tanık olduğum tarla ( anız ) yangınları… Nadiren de olsa yerleşim alanlarına yaklaşma endişesiyle korku içinde suyla müdahale eden köylüleri görüyoruz. Arabayı durdurup yanlarına gidiyoruz. Önce resmi görevli olabileceğimiz korkusuyla kenarda duruyorlar. Tanış oldukça çay, kahve-mırra derken gönlü bol, servisi zengin çiftçiler yaşadıkları ortamı anlatıyorlar.
Azot döngüsü, böceği, sürüngeni, kurbağası derken sözün özü toprak canlıdır diyoruz. Onaylıyorlar. Neden yaktıklarını sorduğumuzda çiftçi can çekişiyor söylemine sarılıyorlar. Tarımsal sulama ve elektrik dağıtım firmalarının mağduriyeti, gübre fiyatları, tarla ürün alım fiyatlarının düşüklüğü ve bir o buca escort pazar fiyatlarının yüksekliği …vs anlattılar. Jandarma gelse sorun olmuyor mu diye sorduk. Hocam diyor jandarma geliyor zaten sormaz olur mu? Ancak biz görmedik, birileri ateşe vermiş. Biz de evlere gelmesin diye nöbet tutuyoruz savunmasıyla dosyayı kapatıyoruz diyorlar. Kanuni bir boşluktan bahsediyorlar bize. Herkes yakıyor. Ceza verilse kimsede ödeyecek para yok, kaldı ki cezaevlerinde yer kalmazdı o zaman diye ekliyor.
Tekrar yola koyuluyoruz. Anız yanarken ölen toprağı düşündüm. Bir kaplumbağanın yanmış görüntüsü gözlerimin önünde. börtü-böceği aklımdan çıkaramadım.
Tarımsal araziler için ikinci tehlike ise betonlaşmadır. Yıllar geçtikçe yanlış yapılaşma stratejileri ile yol boyu yeni yerleşim alanları görüyoruz. İlçe merkezlerine yaklaştıkça yapılan toplu konutlar. İlçeden başka bir ilçeye doğru yol aldıkça dağınık ve 3-5 binadan oluşan alanlar. Haliyle yol, su, elektrik, kanalizasyon derken tarımsal arazi kullanılmaz hale dönüyor. Tarlada ürün için depo yapıyorum deyip istediğiniz alanda inşaat yapılabiliyor. Üst katını daire yaptıktan sonra soluğu belediye de alıyorlar.
“Bir karıncayı incitsem o gece yatamam kaybımız vardır. Can vardır.” diye türkü çığıran bir toplumken geleceğimizi betona çevirmek geri kalanı ise yakmak…
Bir dönem yanlış sulamaya bağlı toprağın tuzlulaşmasını tartıştık ve nitelikli çözümler ürettik. Şimdi ise tarımsal arazinin betonarme yapılara dönüşmesini ve anız yakmayı engellemek için kanuni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bunun için ilgili kurumlarla birlikte sivil toplum harekete geçmelidir.
Gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre, ekilebilir toprak bırakmak için yangını söndürmeye sen de destek ol..!