Korozyonu önleyen su yalıtımını bina ruhsatı için zorunlu hale getiren 2018 tarihli yasal uygulama sonrası inşa edilen yapılar, toplam yapı stoğunun yüzde 6’sını oluşturuyor. Geri kalan binalarda, özellikle de 2000 yılı öncesi inşa edilen binalarda, koro
Temelde suya maruz kalan demir donatı ve metal elemanlarda kaçınılmaz olan paslanma ve korozyon, yapıda güç kaybına neden oluyor. Korozyon bir binanın 5 yıllık bir süreçte taşıma kabiliyetinin yüzde 50’sini, 24 yıl içerisinde ise tamamını kaybetmesine neden oluyor. Korozyonu önleyen su yalıtımını bina ruhsatı için zorunlu hale getiren 2018 tarihli yasal uygulama sonrası inşa edilen yapılar, toplam yapı stoğunun yüzde 6’sını oluşturuyor. Geri kalan binalarda, özellikle de 2000 yılı öncesi inşa edilen binalarda, korozyon nedenli depreme dayanım riski söz konusu.
6 Şubat deprem felaketi bizleri, yapı stoğumuzun kırılganlığı ile bir kez daha yüzleştirdi. T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de riskli ve dönüşmesi gereken 6 milyon konut ve 1,5 milyon işe yeri bulunuyor ve büyük ölçekli bir kentsel dönüşüm hamlesinin, önümüzdeki dönemde ivme kazanması bekleniyor. Ancak, bunun da ötesinde, Türkiye’de mevcut bina stoğunun yüzde 80’inden fazlası, depreme dayanım konusunda riskli grupta yer alıyor.
Eryap Grup bünyesinde faaliyet gösteren, yalıtım sektörünün yüzde 100 yerli sermayeli tek Türk markası Bonus Yalıtım’ın CEO’Su Emrullah Eruslu, yalıtım olmayan binalara yapı ruhsatı verilmediğini hatırlatarak, “2018 yılında yürürlüğe giren Bakanlık yönetmeliğince zorunluluk halini alan su yalıtımı, kentsel dönüşüm hamlesinde depreme karşı dayanıklı ve uzun ömürlü binalar inşa edebilmek için hayati önem taşıyor. Bu yasal düzenleme sonrasında inşa edilen yapılar, toplam yapı stoğunun yaklaşık yüzde 6’sını oluşturuyor. Bu tarihten önce inşa edilen binalarda korozyonu önleyici yalıtım tedbirleri hakkında istatistiksel veri mevcut değil. Özellikle 1999 öncesi yapılarda büyük oranda su yalıtımı yapılamadığı ise, bilinen bir gerçek” dedi.
1999 depreminde ağır ve orta hasarlı binalar korozyon nedeniyle taşıma kapasitesini kaybetmiş
2000-2018 arası dönemde binaların korozyondan korunması konusunda yetersiz de olsa bazı iyileştirmelerin yapıldığını söyleyen Eruslu, “Bina dayanımı konusu ile ilgili olarak yeterli beton ve demir kullanımı sık sık gündeme geliyor, ancak yapı güvenliğinin temel önceliğini oluşturan su yalıtımı da en az bunlar kadar, hatta daha da önemli. On binlerce vatandaşımızın hayatını yitirdiği ve yaralandığı, büyük bir yıkıma neden olan 1999 Marmara depremi sonrasında yapılan çalışmalar, hasarlı ve orta hasarlı binalarda demir donatıların korozyon nedeniyle taşıma kapasitesini kaybetmiş olduğunu kanıtlıyor. Zemindeki suyun beton ile teması betonda çatlaklar ve deformasyon oluşturur; temelde suya maruz kalan demir donatı ve metal elemanlarda zaman içinde paslanma ve korozyon oluşması kaçınılmazdır. Korozyona uğramış ve dayanıklılığı azalmış bir yapının depremde ayakta kalabilmesi ise neredeyse imkansızdır. Yapıda oluşan güç kaybı sonucu bina, 5 yıllık bir süreçte taşıma kabiliyetinin yüzde 50’sini, 24 yıl içerisinde ise tamamını kaybedebilir ve bu da deprem gibi doğa olaylarında geri dönüşü olmayan felaketlere sebebiyet verir” şeklinde konuştu.
"Yönetmeliklere uyum, doğru kadrolarla denetimler ve toplumsal farkındalık çok önemli"
Bonus Yalıtım CEO’su Emrullah Eruslu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2000’li yıllar öncesinde ülkemizde yalıtım teknolojileri ve malzemeleri gereken düzeyde değildi. Oysa günümüzde çok gelişmiş teknolojiler ve ürünler mevcut. Özellikle son yıllarda geliştirilen ve kendi şirketimizde Bonus Membran Proof ürün ailemiz şeklinde isimlendirdiğimiz ürün grubu, binaların temelinde su yalıtımı için kesin çözüm oluşturan bir teknoloji. Bu teknoloji yapı temelinde su yalıtımının, ek koruma tedbirlerine gerek kalmaksızın hem daha hızlı hem de daha cazip koşullarda yapılmasını sağlıyor. Öte yandan, uzun ömürlü, dayanımlı bir yapı stoğu oluşumu için doğru ve kaliteli malzeme kullanımı kadar, yönetmeliklere tam uyum da gereklidir. Ülkemizde, kamu yönetimince oluşturulmuş yapı güvenliği yönetmelikleri çok güçlü niteliktedir. Bu yönetmelikler, deprem konusunda toplumsal acı deneyimlerin, kamu yönetimi bilincine ve sorumluluğuna çok doğru bir şekilde yansımasıdır. Bu yönetmeliklere tam uyum ve doğru kadrolarla doğru denetlemeler de hayati önem taşımaktadır. Bu konuda mesafe kat edilmesi gerekiyor."
"Depreme dayanımlı ve ülke ekonomisi için kalıcı ve güvenli yapılar inşa etmek zorundayız"
Kentsel dönüşüm hareketinin, yapı stoğunun yenilenmesi konusunu toplum gündeminde önemli bir yere getirdiğinin altını çizen Emrullah Eruslu, “Kentsel dönüşüm temel olarak, güvenli olmayan binaların yıkılıp, yeniden inşa edilmesini ön görüyor. Bu doğru bir hareket, ancak bakıldığı zaman yıkılan ya da yıkılması ön görülen binaların ömrü 30-40 yıl aralığında. Oysa günümüz ekonomisinde bir binanın servis ömrü, en az 80-100 yıl olmalı. Bunu sağlamanın ön şartı da sağlıklı bir su yalıtımı uygulaması. Bir binanın toplam maliyetinde yüzde 1 gibi bir yer tutan bu uygulama doğru yapılmazsa, niteliksiz malzeme kullanılır ve bir de üzerine denetim eksikliği olursa, kentsel dönüşüme yapılacak yatırımlar 100 yıl yerine ancak 30-40 yıl dayanabilecek yapılarla neticelenebilir. Dünyanın en önemli deprem kuşaklarından Alp-Himalaya deprem kuşağında yer alan ve binlerce can kaybının yanı sıra, milyarlarca liralık maddi kayıplara neden olan depremlerin acı hatırasını yaşayan ülkemizde, günün ekonomik koşullarını da dikkate alarak depreme dayanımlı, kalıcı ve güvenli yapılar inşa etmek zorundayız. Binaların yapısal bütünlüğü ve dayanım ömrü açısından önem taşıyan su yalıtımı ve diğer tüm konularda son derece yeterli hazırlanmış yönetmeliklere tam uyum ve toplum genelinde yapı güvenliği bilincinin yerleşmesi bu açıdan büyük önem taşıyor. Ancak bu noktada, insan hayatını birinci derecede ilgilendiren yapı güvenliği toplumsal farkındalığının artması da büyük önem taşıyor” dedi.
Hibya Haber Ajansı